Bir Prenses Erkek Sendromu: Seyfi’yi Tanıyor muyuz?
Sayı:29 / Erkeklik - Dosya
Birsen Banu Okutan
“Prenses erkeklik” son zamanlarda sıkça duyduğumuz tanımlamalardan biridir. Erkeklerin sorumluluk almaktan kaçındıkları durumlarda terennüm edilen kavram, bir manada Peter Pan sendromunun çağrışımsal düzlemde ve halk dilinde metonimik halidir. İsmini büyümek istemeyen bir çizgi roman karakteri Peter Pan’dan
[1] alan bu sendrom, Dan Kiley
[2] tarafından erkeklerin belirli davranış özelliklerine işaret etmek için kullanılmıştır. Kiley’e göre Peter Pan’a benzemek bir hastalıktan ziyade yeni bir psikolojik fenomendir; herhangi bir kategoriye uymaz fakat varlığını inkâr etmek de mümkün değildir, bu nedenle tipik bir sendrom olarak isimlendirilir.
[3] Peter Pan bir prenses erkek olarak büyümeyi reddetmekte, çocuksu tavırlar içinde nasıl en değerli olduğunu göstermeye çabalamaktadır.
[1] Peter Pan Neverland’de yaşayan büyümek istemeyen bir çocuktur; kitap Peter Pan’ın maceralarını konu edinir. Bkz. J.M Barrie, The Little White Bird, Londra: Hodder ve Stoughton, 1902
[2] Dan Kiley, The Peter Pan Syndrome Men Who Have Never Grown Up, New York:Dodd, Mead Company, 1983
“Prenses erkeklik” son zamanlarda sıkça duyduğumuz tanımlamalardan biridir. Erkeklerin sorumluluk almaktan kaçındıkları durumlarda terennüm edilen kavram, bir manada Peter Pan sendromunun çağrışımsal düzlemde ve halk dilinde metonimik halidir. İsmini büyümek istemeyen bir çizgi roman karakteri Peter Pan’dan alan bu sendrom, Dan Kiley tarafından erkeklerin belirli davranış özelliklerine işaret etmek için kullanılmıştır. Kiley’e göre Peter Pan’a benzemek bir hastalıktan ziyade yeni bir psikolojik fenomendir; herhangi bir kategoriye uymaz fakat varlığını inkâr etmek de mümkün değildir, bu nedenle tipik bir sendrom olarak isimlendirilir. Peter Pan bir prenses erkek olarak büyümeyi reddetmekte, çocuksu tavırlar içinde nasıl en değerli olduğunu göstermeye çabalamaktadır. Kiley, bu sendromu anlatırken bir kurban olarak gördüğü Peter Pan’ın temsili repliklerine başvurur: “okula gidip ciddi şeyler öğrenmek istemiyorum, kimse beni yakalayıp adam yapamayacak, ben her zaman küçük bir çocuk olmak ve eğlenmek istiyorum.” Bu duygu durumundan yola çıkılarak Peter Pan sendromu altı başlık altında toplanır. Sorumsuzluk, endişe, yalnızlık, cinsiyet rolü çatışması, narsisizm ve şovenizm. Ebeveynler tarafından sorumluluk verilmeyen, sınır koyulmayan çocuklar, kendileri için kuralların olmadığına inanmaya başlar; zamanında verilmeyen minör görevler yüzünden kişiler temel öz bakım alışkanlıklarını öğrenmede başarısız olur; kolay işlerde başarısızlık özgüveni yitiren bir tembelliğe dönüşür; “küçük şeyleri idare etmeyi bilmeyen kişi, büyüklerini asla idare edemeyeceğini düşünür. Peter Pan sendromunun son evrelerinde ise iki ara semptom olarak narsisizm ve şovenizm gelir. Narsisizm, kurbana güvensizliklerini diğer insanlara yansıtmak için sistematik bir yöntem sunar. Bu dönemde büyülü düşünce gelişir ve kurbanı gerçeklikten uzaklaştırıp tuhaflığa varan tutumlara yöneltir. Narsisizm genç adamı kendi fantezilerinin içine hapseder ve diğer insanlarla anlamlı ilişkilerden gelen kişisel gelişimi engeller.
Korsan hayat stili olarak ifadelendirilen sendromda kendini beğenen captain cookvari figürün bir evi yoktur, kendi iç huzurunu bulmak için gezgin ruhuyla umursamaz gibi davranır ama bunlar sadece geçici rahatlamalardır. Peter Pan gelecek zamanın katastrofik senaryolarından oldukça etkilenir; delice çalışmak, iş hayatının kurumsal duyarsızlıkları ile yüzleşmek, iş güvenliği konusunda sıkıntılar yaşamak, yüksek vergilere katlanmak, maaşın yetersizliği, faturaları ödeyememek gibi bir dizi sorun ileride onu bekleyecektir. Bu durumda Peter asla yaşlanmak istemez. Kiley şöyle yazar: “Mantıklı, değil mi? Sorumsuzluk genç kalmanın anahtarıdır. Senaryo yeterince basit geliyor: tamamen, sorumsuz bir aylak ol; kıyafetlerini toplamak, köpeği beslemek, iyi notlar almak ve ev işlerine yardım etmek gibi medeni alışkanlıklara karşı koymak için elinden gelen her şeyi yap.” Makul sınırlar ve rasyonel disiplin kuralları koyulmadığı ölçüde Peter Pan sendromu gibi prenses erkeklik de pekişir. Türkiye’de prenses erkeklik üzerine araştırmalar görünürlük kazanmamış olsa da Peter Pan ve eril kimlikler üzerinden yapılagelen çalışmalar büyüme korkusu, gençlik ve yaşlanma gibi konuların yanında tipolojik benzeşimlere yaslanır; çalışmaların problematikleri prenses erkekliğe ilişkin tematik ipuçları verir. Prenses erkeği Peter Pan’a yakınlaştırırken elbette belli başlı kriterler karşımıza çıkar; sorumluluk almak istemeyen, benmerkezci, bencil duygu durumuna sahip eril kimlik, kontrol edilemeyen bir özgürlük isteği duyumsarken tehdit anlarında atak davranışlar gösterir, kimi zaman yalnızlık hissiyatına gark olurken narsistik tavırları ile sağlıklı ilişkiler kuramaz. Seçici yakınlıktan yola çıkarak prenses erkeği tipolojik hale getirdiğimizde, bu kriterler akılda kalmalıdır. Prenses erkeklik modeli, karşımıza hep çıkmış ve çıkacaktır da. Bugün sadece yayıldığı, niceliksel olarak fazlalaştığı için söylem pratikleri, prenses erkeklik kavramını yerleştirmiştir; meselenin bariz örneklerinden biri Şoför Nebahat filminde gizlidir.
Erkek gibi kadın imajinatif kurgusunun en yoğun şekilde gösterildiği kült filmlerden biri olan şoför Nebahat, Türk sineması için toplumsal rolleri derinden sarsabilecek bir hamledir. Nebahat babasının vefatından sonra ailesinin geçimini sağlamak için şoförlük yapmaya karar vermiş; ancak şoför bir kadın olarak toplumsal morfolojide büyük sıkıntılarla karşılaşmış ve o da eril bir görüntü ile işe koyulmuştur. Normların dışına çıkmış bu tip bir kadının projeksiyona yansıması, akademi dünyasında müteaddit kere çalışılmasına zemin hazırlamıştır ancak bir de madalyonun konuşulmayan diğer yüzü; yani Seyfi karakteri vardır. Her ne kadar bu taraf görülmemiş, tartışmaya açılmamış olsa da ayak izleri gün be gün büyümüş ve bugünün sözlüğünde köşeli yerini sağlamlaştırmıştır. Seyfi, Nebahat’in nişanlısı, günümüzde bahsedilen prenses erkekliğin ve yer yer Peter Pan’ın somut sosyal tipolojik örnekliğidir. Nebahat ve Seyfi arasında geçen diyalogları sosyal realist düzleme konuşlandırdığımızda Seyfi’nin ölçümsel özellikleri aşina boyut kazanır. Seyfi bir banka memurudur, iki yıldır nişanlı olduğu şoför Nebahat ile evlenmez. Filmin ilk durağında Seyfi, “bizim servis şefine bu böyle olmaz efendim, banka namına bütün mesuliyeti ben yüklenemem” diyeceğini ve maaşının artmasını isteyeceğini söyler. Nebahat babasının ölümü ile çok sarsıldıklarını ve evlenmiş olsalar ailenin reisinin kendisi olacağını ve onları koruyup kollayabileceğini ifade ettiğinde Seyfi, “evlenmek, söylemesi kolay, aldığım parayla kendimi geçindiremiyorum” der. “Bekle biraz, zam gelmese bile prim meselesi var, o zaman her şey hallolacak” gibi vaatler Nebahat’in düştüğü dar boğaza çare olmaz.
Baba mesleği şoförlüğün ilk akşamında işten dönen Nebahat’i evde öfkeli simasıyla bekleyen misafir Seyfi, “neredeydin bu saate kadar” “her şeyin bir haddi var ben onu bunu bilmem, çalışmanı istemiyorum” “mahallenin ağzına sakız olduk” gibi sitem dolu sözler eder; üstelik “ben anneme ne diyeceğim” diyerek çocuksu bir tavırla bağırır. Nebahat rasyonel gerekçeler ortaya koyarken “bu insanlar aç mı tok mu, onu düşünmüyorsun ne yer ne içerler, iki aydır evin kirasını ödemedik bundan haberin var mı” gibi tümceler dizgesini sıralar. Tüm bunların Seyfi için bir anlamı yoktur. “Benimle evlenmek niyetindeysen çalışmayacaksın yoksa nişanı bozarım” diyerek evden çıkar. Seyfi’nin sorumsuzluğu ve irrasyonel tavırları, dünyada sadece kendi ve kendi hayatı varmış gibi davranması, annesinin ve tabiatıyla ailesinin onu mükemmel olduğuna inandırdığı bir manzumenin sonucudur. Bir diğer sahnede, Seyfi’nin annesi de “şerefim iki paralık oldu, bugün atmazsan nişanı hakkımı helal etmem, benim oğluma kız mı yok, Gülistan’ı alacağım sana” diyerek hayıflanır; Seyfi de “tabi annecim tonton annecim” diyerek tüm mevzuyu kapatır. Aralarında geçen diyaloğun son sahnesinde ise Seyfi Nebahat’in yanına gider; Nebahat de onu hoş geldin diyerek karşılar. Seyfi ise bencillik nevrozu içinde “bütün bu rezaletlerden sonra benimle nasıl böyle konuşabiliyorsun buraya nişanı bozmak için geldim” der. Nebahat, “olabilir Seyfi ama biraz soğuk kanlı ol ayrılsak da iyilikle bitirelim bu işi” diye cevap verdiğinde, Seyfi “iyilik bunun neresinde kaldı, utanmadın mı şerefimi iki paralık etmeye” diye yanıt verir. Şeref, namus, kendi toplumsal diskurunda gelişigüzel serdedilirken Seyfi, sabitlendiği koordinatlarda, “ben sorumluluk almayacağım”, “ben yorulmayacağım” ama “hep benim dediğim olacak” çocuksuluğu içinde prenses erkek sendromunun tipik belirteçlerini gösterir.
Bu tür eril kimlikler her ne kadar dönem dönem karşımıza çıksa da modelin bugün sayısal olarak fazlalaşması prenses erkekliği halk diline pelesenk etmeye başlamıştır. Psikiyatrik bir hastalık olmaktan ziyade yetiştirilme ve öğrenme ile ilişkilendirilen bu eğilim, eril kimlik figürasyonlarını disiplinel operasyona tekrar tekrar tabi tutmayı gerekli kılar. Bu fotoğrafta, sorumluluk almaktan endişelenen Seyfi, erkek arkadaşları olan ve onlarla sosyalleşen bir genç değildir, kendi kararlarını kendi vermekte zorlanır, bu nedenle annesi ve annesinin dilindeki el alem muazzam bir karar merci olarak işler. Ekranda bir baba figürü yoktur; otorite annededir, o nedenle de ikna edilmesi gereken annedir. Anne figürü Seyfi’yi her daim daha iyileri tarafından tercih edilebileceğine inandırmıştır; Seyfi de kendi toplumsal konumu içinde bir taraftan yalnızlıkla yüzleşirken diğer taraftan kendini aşırı beğenir, bir yandan endişeyle sorumluluk alamazken, diğer yandan şovenist bir tutumla ortaya atılır. Bir kurban olarak Seyfi’nin üzerinde toplumsal yapının potansiyel enerjisi ve dolayımında erilliğe verilen sınırsız özgürlükler ve elbette sorumsuzluk çemberi onu ister istemez prensese dönüştürür. Fail Seyfi, kendi özgürlük zincirini oluştururken toplumsal yapının elle görülmeyen ancak kurumlar aracılığıyla deneyimlediği ve somutlaşan bir çarpışma anında var olur. Failin benlik oluşum sürecinden bir kurum olarak aile sorumludur. Kurumsal bir kimlik göstergesi aile, gelişigüzel bir kurgunun devamlılığını sağlamak adına günün şartlarının eline verilirken savrulur. Savruk bir figür olarak prenses erkek, kendi yetişmemiş anne babaların büyüttüğü ve fakat yetiştiremediği çocuklarıdır. Bir diğer anlamda, Seyfi’nin bu durumu, failin toplumsal yapının püskürtüleri ile girdiği ilişkisinin somutlaşmış halidir. Sosyolojik açıdan temel problematik, yapı-kurum-fail kıskacında Seyfi’nin nasıl konumlandığını yorumlayabilmektir. Prensip failin ne bir prenses kukla olduğunu düşünmek ne de özgür iradesiyle ben merkezci tutumunu kendi seçimleri olarak görmektir; yapının kurumlar aracığıyla ve normlar ile kendini sabitlediği duraklarda mekanizmalar anlaşılması gereken unsurlar olarak karşımızdadır. Yapı ve fail dolayımında açıklanabilecek bu mekanizmalar, sosyal yapının işleyişini açıkladığı gibi sosyal tiplerin inşasında verimli kullanılır. “Belirli bir sosyal mekanizmayı kişileştirmek keşifsel açıdan oldukça faydalı olacaktır.” Bunu elbette reel sosyal tiplerden ziyade somut sosyal tip olarak anlamak daha makul görünür. Çoklu sosyal mekanizmaların somutlaştırdığı Seyfi karakterinde “işte bu dedirten sokak ile kitaplar arası bir nitelik arz” etmiştir. Seyfi toplumsal cinsiyet tahakkümünün kendisine öğrettiği erkeklik diskurunu, egosunu büyüten bir narsisizm ve şovenizm içinde konsolide ederken sorumsuzluk devri veya havale mekanizmasının kendi seyrinde işlediği bir alandan güç almaktadır. Bu gücü, fail-kurum ve kurumlar arasında bir mekanizma gibi işleyen taallül, bahaneler bularak bir işten kaçma ilişkisi olarak isimlendirdiğimizde, reel düzlemin sosyal tipi fail Seyfi’nin “sorumluluktan kaçma” eylem biçimine başvurması normalleşir. Yapı ile kurum arasında bir dolayım olarak işleyen taallül mekanizmasının faile dokunduğu yerde de sembolik tahakküm biçimi ortaya çıkar. Sosyal yapının kendi ilişkisel doğası içinde baskının bir benzeri sembolik tahakküm biçimi olarak okuyabileceğimiz taallül mekanizması yalnızca bir kurum özelinde anlaşılamaz; mekanizma da bunu tek başına yapamaz. Diğer bir ifadeyle, “somut olaylar dizisine yahut bir kurumsal sürece asla tek başına bir sosyal mekanizma neden” olmadığı gibi sosyal mekanizmaların kuvveden fiile geçmesi ancak bir sosyal nedenlemeye katılması ile mümkün olur. Kurumların ilişkisel ağı içinde taallül mekanizmasının bir alanda işletilmesi diğer alanlara da sıçrar; eğitim veya çalışma hayatında işten kurtulma ile başlayan kaçışlar dizgesi eklemlenerek çoğalır. Dijital çağın sosyal paylaşımı mesafesiz bıraktığı yerde fail-fail etki dalgası da yoğunlaşır. Bu yoğunluk bilgi formlarını süreklilik içinde ve artarak devam ettirirken kurumsal düzlemde de taallül repertuarı oluşturur. Prenses erkeklik bu çerçevede sadece ikili ilişkilerin doğasında var olan meydan mücadelesi olarak okunamaz çünkü kurumsal sıçrayışların tedavüldeki dolaşımı, novalistik bir kültür evrenine çoktan işaret etmiştir. Bu nedenle “benden ne olmaz” diye ortaya düşen prenses erkek, “benden yâr olmaz” “benden eş olmaz” “benden baba olmaz” “benden yönetici olmaz” gibi şahsiyetsiz itiraflarla kendini sözüm ona ifşa ederken karşılığında sınırsız özgürlüğünü tekrar tekrar pekiştirir. Hasılı taallül mekanizmasının nedenlendiği her koşulda, somut sosyal tip sorumluluktan kaçarak kendi kendisini karanlığa düşürecek, özritmini kaybeden erillerin sayısı çoğaldıkça da birlikte yaşama imkânı neverland’a sürüklenecektir.
Kaynakça
Akça Hilal, “Melih Cevdet’in Aylaklar Romanında Peter Pan Sendromu”, Söylem Filoloji Dergisi, 2023, 8 (1): 148-165
Arun Özgür, “Türkiye’de Yaşlanma ve Yaşlılık: Peter Pan Sendromu mu?” İkinci Bahar 2, ODTÜ’lüler Bülteni, Kasım-Aralık 2013, ss.32-33
Barrie J.M, The Little White Bird, Londra: Hodder ve Stoughton, 1902
Biryıldız, Esra, “Şoför Nebahat mi Olalım, Küçük Hanımefendi mi?”, Marmara İletişim Dergisi, Cilt 4, sayı 4, 1993
Girgin Gonca, “Türk Sinemasında Erkek Kadınlar”, Toplumsal Cinsiyet, Bahar-2013
Karataş Akardaş Elif, “Peter Pan Sendromu: Bugünün Gençleri ve Yetişkinlikten Kaçış”, Medeniyet Eğitim Araştırmaları Dergisi, cilt 3, Sayı 2, 2019, ss. 117-129
Kiley, Dan, The Peter Pan Syndrome Men Who Have Never Grown Up, New York: Dodd, Mead Company, 1983
Okutan Birsen Banu, Balinanın Farkında Yapı-Fail Dikotomisini Anlama Girişimi, İstanbul: Tezkire yayınları 2023.
Öğütle, Vefa Saygın, Kurumların Sosyal Gerçekliği, İlişkisel Realist Bir Yaklaşım, Ankara: Phoenix, 2019
Peter Pan Syndrome May Have You Saying, ‘I Don’t Want to Grow up’, Cleveland Clinic, healthessentials, Ocak 25, 2023 https://health.clevelandclinic.org/peter-pan-syndrome
Birincioğlu Yıldız Derya, “Türk Sinemasında Kadınsılığın Ulusallaşması (1946-1960)”, İstanbul Üniversitesi SBE Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2015