Toplumsal bir sözleşme olarak ANAYASA

Yıl:5 Sayı: 17 (Ocak - Şubat - Mart)

Toplumsal bir sözleşme olarak ANAYASA

Editörden
EDİTÖRDEN
Anayasa gerek dünya ölçeğinde gerekse Osmanlı’dan bu yana Türkiye tarihinde tartışmaların odağında olmuştur. Bugün de öneminden kaybetmeden toplumsal sorunların çözümü için referans gösterilen bir metin olarak gündemdeki yerini koruyor görünmektedir. Anayasaya dair gerek dış dünyada gerekse bizde yapılan tartışmalar ve tuttuğu yer, üzerine mercek tutmanın önemine işaret etmektedir.
Bugün içinde yaşadığımız zaman diliminde anayasanın bir sorun olarak ajandamızda ağırlıklı bir yer işgal ediyor oluşu tarihsel, sosyolojik, ekonomik ve siyasal bileşenler etrafında bir analizi zorunlu kılmaktadır. Doğrusu Batı dünyası kendi içinde çeşitlilikler taşımakla birlikte modern devletin oluşumuyla tüm dünyada “anayasa”nın konuşulmasını ajandanın üst sıralarına taşımıştır. Kendi dinamikleri çerçevesinde anayasayı konumlandıran Batı; devlet, birey, cemaat, cemiyet vb. kuramsal dönüşümler ekseninde bazı sıkıntılar çekilse de ikilemler yaşamamıştır. Ancak Batı dışı toplumlar ciddi bir ikilemle karşı karşıya kalmışlardır. Bir yandan, siyasal dönüşümlerini tamamlayamadıkları için, “anayasa”nın konumlandırılması diğer yandan birey ve cemiyet olmaya dair temel kavramlar olabildiğince askıda kalmışlardır. Esasen bu kültürel gecikme ve onun getirdiği sorunları her alanda gözlemlemek mümkündür.
Osmanlı’dan itibaren Türkiye’de “anayasa” tarihi aynı zamanda darbelerle konuşulması gereken bir nitelik taşımaktadır. Bugün cari olan anayasa 1980 darbesinin ardından düzenlenmiş bir metnin ana gövdesini teşkil ettiği; ancak süreç içerisinde kimi boyutlarıyla revize edilen bir formdur. Özellikle özgürlükler konumunda ve bireyin hakları hep bir tartışmanın konusu olarak anayasa toplum ve siyasetin odağındadır. Her parti kendi programlarında anayasayı yeniden düzenleme noktasında taahhütlerde bulunmaktadır.
Diğer yandan küreselleşmenin getirdiği sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel ve hukuki sonuçlar bulunmaktadır. Daha çok modern ulus-devlet mantalitesi içinde hazırlanan anayasaların, küreselleşmenin sosyolojisini karşılama açısından yetersizliği hep dile getirilmektedir. Söz gelimi; gerek savaş, gerekse ticaret ve eğitim sebebiyle uluslararası hareketlilik ve göçler artmıştır. Öyle ki birçok ülkede mikro düzeyde farklılıkların heterojenliğe gittiği görülmektedir. Öte yandan gündelik hayatın birçok alanında yaşanan standartlaşma, dünya anayasalarında ortak noktaların giderek artışını da sonuçlamaktadır. Daha da önemlisi, küreselleşme süreci ile dünyada birey için belirsizlik ve karmaşıklıkların artması, anayasaları bir sözleşme olarak öne çıkarmaktadır. Zira anayasa, bireyin teorik alanda hukuki güvenlik çerçevesini oluşturacaktır.
Tüm bu bileşenler etrafında seçim sürecine doğru yaklaşılırken anayasanın bir bütünlük etrafında tartışılması ve önerilerde bulunulması anlamında Yetkin Düşünce dergisi öncü bir rol oynamayı hedeflemiştir. Bu bağlamda Ahmet Keleş, Abdülbaki Değer, Mehmet Beyhan, M. Yaşar Soyalan, Muhammet Özdemir, S. Mücahit İyiyolbulan, Esat Arslan, Mustafa Tekin dosya konusundaki yazıları ile dergimize katkı sunmuşlardır.
Bu sayıda konuyla ilgili söyleşimizin konuğu hukuk alanındaki önemli isimlerden birisi olan Hüseyin Hatemi olmuştur. Kendisi akıcı üslubuyla anayasa konusuna geniş açılımlar sunmakta; Türkiye ve dünyadan aktüel örnekler ve tartışma konuları üzerinden bir anlatımı tercih etmektedir.
Kültür Sanat bölümündeki iki çalışmadan ilki, gelenekte önemli bir yeri olan “yarenlik” kültürüyle ilgili. Berkay Koçak “Simav Yarenciliği” üzerine kültürel bir analiz yapmaktadır. İkincisi ise, Hollandalı bir siyasetçinin müslüman olma hikayesini anlatan bir söyleşi. Kadir Canatan’ın Joram Van Klaveren ile gerçekleştirdiği bu söyleşi ilginç anekdotları içinde barındırmaktadır. Kitap kritiği bölümünde de iki kitap bulunmaktadır. Kadir Canatan’ın yeni çıkan “Mecelle (100 İlke) Felsefi ve Sosyolojik Bir Yorum” isimli kitabını Sevil Türkyılmaz; Şankıti’nin “Anayasal Kriz” kitabını ise Yusuf Yavuzyılmaz kritik etmektedir.
Bir yandan dijitalleşme, diğer yandan sosyal medya ve sanal yayınların artması, özellikle basılı yayınları daha çok zorlamaktadır. Diğer yandan 1990’lar ile kıyaslandığında genel olarak entelektüalitedeki zayıflama da dikkat çekmektedir. Bu bileşenler etrafında düşünüldüğünde dergimiz Yetkin Düşünce’nin siz okurlarımızın destekleriyle yoluna devam ediyor olması önemli bir başarıdır. Anadolu’nun çok farklı bölgelerinden dergimize olan teveccühü belirten ifadeler bizi ziyadesiyle memnun etmektedir. Bu teveccühe layık olma gayretinde olan dergimiz de, entelektüel seviyesini düşürmeden önemli konuları ele almaya devam ediyor.
Yetkin Düşünce beşinci yılının ikinci sayısını “Bütün boyutlarıyla Para” şeklinde belirlemiştir. Hayatın her alanında olduğu gibi tarih, sanat, ekonomi, ilahiyat, sosyoloji, siyaset vb. birçok bilim dallarının bir şekilde ilgi alanına giren ve özellikle günümüzün neo-liberal ve kapitalist anlayışın yaygın olduğu bir zaman diliminde “para” konusunu çok boyutlu olarak incelemeyi hedeflemekteyiz. Bu bağlamda yazarlarımızın katkılarını beklediğimizi ifade ederken, herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler dileklerimizi sunarız. 
           
Mustafa TEKİN
Genel Yayın Yönetmeni 

Dosya

HER İNSAN SÖZLEŞME İLE DOĞAR -Yeni Bir Sözleşme Olarak Anayasa
Özet

   HER İNSAN SÖZLEŞME İLE DOĞAR
-Yeni Bir Sözleşme Olarak Anayasa

Bu makale dünyanın yeni geldiği durumda, insan ile devlet arasındaki ilişkileri bir sözleşme biçimi olan Anayasa ile yenilemesi gerektiği tezini savunacaktır. Üstelik anayasa değişiminin sadece içinde yaşadığımız ülke olan Türkiye değil, küreselleşmenin ve dünyanın geldiği yerin, durum ve değişmelerin olabildiğince altında kalmış tüm ülkelerde olması gerektiği saptaması ile tezimiz desteklenmeye çalışılacaktır. Doğrusu imparatorlukların dağılmasının ardından modern devletler içinde birey-devlet ilişkilerini düzenleyen modern metinler olan anayasaların hızlı değişimler muvacehesinde “ek”lerle ömrü uzatılsa da, gelişen ekonomi politik çerçevesinde insani ve toplumsal taleplerin gerisinde kaldığı rahatlıkla söylenebilir.

...
Mustafa Tekin
Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNİN ZİRVE METİNLERİ: ANAYASALAR Anayasa ve Anayasacılık Üzerine Analitik Bir Çözümleme
Özet

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNİN ZİRVE METİNLERİ: ANAYASALAR
Anayasa ve Anayasacılık Üzerine Analitik Bir Çözümleme
Mehmet Yaşar SOYALAN
 
Giriş: Aydınlanma Öncesi Toplumlarda Toplumsal Mutabakat
Modern dönemlere kadar toplumlar –imparatoryal dönemler dâhil- “asabiye” diyebileceğimiz bir aile veya aşiret/kabile merkezli bir yönetim tarzına sahiptiler. Bu merkeziliğe rağmen toplum/halk ile yönetim arasında adı konulmamış/yazıya geçirilmemiş, ancak sınırları ve muhtevası taraflarca bilinen bir mutabakat / sözleşme mevcuttu. “Örf” ve “gelenek” olarak da kabul edilen bu mutabakat, her toplumun ve coğrafyanın kültürü ve gerçekleri çerçevesinde şekillenirdi ve bu mutabakat içinde pek çok değişken barındırsa, tanımlanmış bir çerçevesi bulunmasa da etkili ve dinamik bir yapıya/ özelliğe sahipti.

...
Mehmet Yaşar Soyalan
İSLAMÎ OLANIN ‘NELİĞİ’ BAĞLAMINDA DEVLET VE ANAYASA KAVRAMLARININ ANLAMI
Özet

İSLAMÎ OLANIN ‘NELİĞİ’ BAĞLAMINDA DEVLET VE ANAYASA
KAVRAMLARININ ANLAMI
Ahmet KELEŞ
Prof. Dr./Dicle Üniversitesi
 
Üzgünüz ey Tanrı! Modernliğin sarhoşluğunda seni aceleyle öldürdük! Bilemedik ki sen ölünce beraberinde biz de ölüyormuşuz! Acaba hem kendini hem de bizi yeniden yaratamaz mısın?”[1]
Hukukun üstünlüğüne gelince; İslam’da yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tabii ayrılığının böylesi bir ayrımının anlamını ve amacını daha doğru tecessüm ettirdiği ve bu noktada paradigmatik İslami yönetimin modern muadilinden öğreneceği şeyler çok azdır. İslam’daki hukukun bu hayli anlamlı üstünlüğünün etkilerini ele alıp, fakihlerin ve onların yaptığı kanunların tamamen içinde bulundukları sivil toplumun kumaşından dokunan ürünler olduğu gerçeğiyle birleştirdiğimizde, ötekilere nazaran İslami yönetim, âdil ve demokratik yönetimin uzak ara en olumlu ifadesidir. Bu sonuç, şeriata ve modern anayasal teoriye aşina olan herkese malum olmakla birlikte, anayasal organizasyona yönelik daha ileri bir araştırmayı gerektiriyor ve Müslümanların İslami ilkeler temelinde bir modern devlet arzusuna dair soru işaretleri doğuruyor.” (Wael b. Hallaq)[2]
Giriş

...
Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
ANAYASANIN RUHU, İDEAL ANAYASALAR VE TOPLUMSAL GERÇEKLİK
Özet

ANAYASANIN RUHU, İDEAL ANAYASALAR VE TOPLUMSAL GERÇEKLİK
Abdulbaki DEĞER
           
 
Orphalese halkı,
Davulun sesini boğabilir,
Bir lirin tellerini gevşetebilirsiniz,
Ama bir tarla kuşuna şarkı söylememesi için kim emir verebilir ki?
Hali Cibran
 
Devlet ile toplum arasında hayatın nasıl tanzim edileceği, kime ne tür hakların verileceği ve kimin hangi yükümlülüklerden sorumlu tutulacağı ile ilgili mevzuyu en azından yazının icadı ile başlayan tarihin erken dönemlerine kadar götürmek mümkün. Şüphe yok ki mantıksal bir çıkarıma dayanılarak önceki insan topluluklarının da bu tarz bir düzenleme ile hayat inşa ettikleri ileri sürülebilir. Bir örgütlenme birimi olarak bu toplulukların küçük ve iktidar odağının basit olması mevzunun doğası açısından bir farklılık oluşturmayacağı veya oluşturmaması gerektiği söylenmelidir. Dolayısıyla hayat organizasyonunun doğal bir parçası da sayılabilecek (en azından bilebildiğimiz insanlık tarihi itibariyle bu böyledir) bu durumun belki de en büyük kanıtı, değişik içerik ve formlarda olsa bile, yerkürenin her bölgesinde insan türünün varlığının devam ediyor oluşu gösterilmelidir. Aksi durumda Hobbes’tan itibaren karşımıza çıkan ‘doğa durumu’ bir egemenlik teorisinin inşası için şüphesiz dayanak işlevi görebilir; ancak ‘doğa durumu’nun gerçekliği öncelikle insanın tür olarak varlığının tehlikeye atılması olacaktı. Nitekim Hobbes’da ‘doğa durumu’ndan çıkmak insan doğasının (homo homini lupus) karşımıza çıkardığı güvenlik açığı nedeniyledir. Bu varsayımsal dayanak üzerinden türün varlığının tehditlerden kurtarılması düşüncesi, daha çok toplumun farklı bileşenlerinin birbirilerine karşı konumlanmasını engelleyen bir egemenin ileri sürülmesi üzerinden nötralize ediliyor.

...
Abdulbaki Değer
Bireyci Anayasal Hukukun İstikrarlılık ve Tutarlılık Güçlüğü Üzerine Felsefi Bir Çözümleme
Özet

Bireyci Anayasal Hukukun İstikrarlılık ve Tutarlılık Güçlüğü Üzerine Felsefi Bir Çözümleme
Muhammet ÖZDEMİR
Doç. Dr./Mersin Üniversitesi
Giriş
Friedrich August von Hayek, bireyi ve ekonomik düzeni incelediği denemelerinin bir araya getirildiği bir kitabın hemen girişinde, liberalizm, demokrasi, kapitalizm ve sosyalizm gibi terimlerin tutarlı fikri sistemlere sahip olmadıklarını saptamaktadır.[1] Ona göre, bireycilik ile siyaseti veya toplumsal yaşamın gerekliliklerini bir araya getirmek oldukça zordur ve bu bakımdan kesin olan sosyalizm ile bireyciliğin birbirlerinin tam tersi olduklarıdır.[2] Doğru (anti-rasyonalist) ve yanlış (rasyonalist) anlaşılan bireycilik fikirlerinden söz eden Hayek, doğru bireyciliğin, insanın öncelikle toplumda yaşamak üzerinden değil, kendi kişisel yaşamı üzerinden tanımlanmasına dayandığını belirtmektedir. Edmund Burke ve Alexis de Tocqueville’i bireyciliğin en yetkin kuramcıları olarak alan Hayek, René Descartes ve Jean-Jacques Rousseau’nun insani ve toplumsal sorunlara mühendisçe yaklaşarak yanlış bireyciliği örneklediklerini öne sürmektedir.[3] O halde soru şudur: Akılcı toplumsal yaklaşımla sosyal mühendislik birbirinin eşanlamlısı olduğuna göre, bireyci bir anayasa nasıl mümkün olabilir?

...
Muhammet Özdemir
Yrd. Doç. Dr. / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
Birey-Devlet İlişkileri Bağlamında Anayasa
Özet

Birey-Devlet İlişkileri Bağlamında Anayasa
                                                                                                                   Mehmet BEYHAN                              
Birey ve toplum ilişkilerimizi ve hayatımızı doğrudan etkileyen kararları uygulamalarıyla siyasi tartışmaların odağında devlet yer almaktadır. En demokratik olanından en totaliter olanına kadar, bireyler olarak üzerimizde başka hiçbir kurumun sahip olmadığı kadar devlet belirleyicidir.
Doğduğumuzda verdiği kimlikle bizi tanımlar, öldüğümüzde bizi kayıttan düşürür. Okurken diploma, evlenirken cüzdan, araba sürerken ehliyet, bir mülk alırken tapu verir. Haklarımızı ihlal eden bireyleri bizim adımıza cezalandırır, güvenliğimizi, sağlar, yolumuzu yapar, çöpümüzü toplar, bizden vergi alır, askerlik yaptırır. Bu böyle uzayıp gider.
Birey olarak, hayatımızın bütün safhalarında bizi yalnız bırakmayan devletin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını burada anlamaya çalışacağız. Makalemizin başlığı hacimli bir kitabın konusudur. Ancak biz burada konuya ilişkin ana hatlarıyla sadece bir çerçeve çizmeye çalışacağız. Malumunuz olduğu üzere medyamızda ‘’birey-devlet ve anayasa’’ gibi temel kavramlarla sıkça karşılaşırız. Temel amacımız söz konusu kavramların hem doğru anlaşılmasına hem de bir farkındalığın oluşmasına mütevazı bir katkı sağlamaktır.

...
Mehmet Beyhan
İDEOLOJİLER VE ANAYASA
Özet

 
İDEOLOJİLER VE ANAYASA
S. Mücahit İYİYOLBULAN
Anayasalar, toplumsal uzlaşı metinleri olarak görülür fakat hiçbir anayasa yok ki bir uzlaşmazlık sonucu ortaya çıkmış olmasın. 1789 Fransız İhtilali’nden 1875’e kadar geçen 86 yılda hazırlanan 13 farklı yazılı anayasayı, Fransızların onlarca kez uzlaşması olarak yorumlayamayız. Bu kısa zaman içerisinde 15 rejim değişikliği yapılıyor ve bu süreç 4 devrim, 2 darbe ve 3 yabancı istilayı içinde barındırıyor. Fransa özelinde görüldüğü gibi anayasalar güç uzlaşmazlıkları sonunda ortaya çıkar. Hal böyle iken bugün bir de “Evrensel Anayasa” teklifleri yapılıyor fakat üzerinde anlaşılabilecek bir anayasa tanımı bile henüz yapılabilmiş değildir. Türk Dil Kurumu anayasayı: “Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama süreçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasadır.” şeklinde tarif ederken Cambridge Sözlüğü; “Bir devletin yönettiği insanların haklarıyla ilgili uyması gereken ilkeler” olarak tanımlıyor. Elbette TDK bu tanımı yaparken Asker-Millet kültürüyle gelen Yüce Hakan ve Ulu Devlet gibi anlayışları muhafaza ediyor. Aynı zamanda son yüz elli yıl içinde darbelerle halkı hizaya sokan bir zihniyeti temellük ediyor ve “anayasal hakları” devletin vatandaşa bahşettiği bir kamu bildirisi olarak ele alıyor. İngiltere’de ise anayasa halk üzerinden ele alınarak, halkın devlete çizdiği ve devletin uyması gereken kurallar olarak yorumlanıyor. Yaşam biçimleri basit bir kavramın tanımlanmasında bile bu kadar etkili olurken acaba evrensel bir uzlaşı zemini yakalanabilecek midir?  Peki aynı devlet çatısı altında farklı yaşam biçimlerine sahip insanlar nasıl uzlaşacaktır? Anayasaların, uzlaşı metinleri olduğu yalanına kanmaz isek, devleti ele geçiren iktidarın çizdiği ideolojik mubahlar sınırından başka bir şey olmadığı görülecektir.

...
Süleyman Mücahit İyiyolbulan
Öğretmen
YURTTAŞLIK BİLİNCİNİ NİÇİN YENİLEMELİYİZ?
Özet

YURTTAŞLIK BİLİNCİNİ NİÇİN YENİLEMELİYİZ?

Esat ARSLAN
 
  1. Soğuk Savaş ve Türkiye
Soğuk Savaş dünyası, kurumlarını ve zihniyetini ABD’nin teşkil ettiği bir dünyaydı. Ulusçuluk Fransız Devrimi sonrası 19. Yüzyıl Avrupasının bir icadıydı. Ve iki dünya savaşını doğurmuştu. ABD ulusçuluğu veri aldı fakat onu savaş çıkaramaz bir hale soktu Birleşmiş Milletler kurumu aracılığıyla. Kapitalizm Sanayi Devrimi sonrası bir 19. Yüzyıl Avrupa icadıydı. Ve ucu Sovyetler Birliğinin kuruluşuna yol açan emek-sermaye çatışmasını doğurmuştu. ABD kapitalizmi veri aldı ve ekonomisi gelişkin Batılı için refah devletini ve ekonomisi daha yolun başında olan Batı-dışı dünya için kalkınma devletini inşa ederek emek-sermaye çatışmasına bir son verdi. Bilimsel devrim 18. Yüzyıl sonrasındaki çok boyutlu Avrupa düşünürlerinin başarısıydı. Ve yeni disiplinler doğurmuştu. ABD bu yeni disiplinleri veri aldı ve her disiplin için uzmanlar yetiştirmeye yönelen bir eğitim müfredatı inşa etti.

...
Esat Arslan

Dosya Dışı

Libya Jeopolitğinde 5. boyut: ANADOLU
Özet

Giriş
Bu araştırma, Mısırlı meşhur coğrafya uzmanı Cemal Hamdan’ın (1928-1993) Libya jeopolitiği hakkındaki düşünce ve analizlerini yoğunlaştırılmış bir şekilde sunmayı hedeflemektedir. Ayrıca Libya’daki çatışmanın daha iyi anlaşılmasını sağlayan Hamdan’ın fikirlerini tarihsel bağlamına oturtmak suretiyle onların süregelen siyasi ve stratejik yansımalarını keşfetmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, Hamdan’ın Libya’ya dair kaleme aldığı yarım asrı deviren eserinin yayınlanmasının ardından gün yüzüne çıkan bilgilerden esinlenilmiştir. Araştırma buna ilaveten karşılaştırmalı bağlamsal analiz yöntemini esas almaktadır. Öyle ki Hamdan’ın Libya’ya dair eserinin zaman ve mekân bağlamıyla irtibatını inceleyip bu irtibatı, Hamdan’ın düşüncesinde karşılık gelen yere oturtmaktadır. Bazen de Hamdan’ın çalışmasını, başka yazarların Lib­ya tarihi ve coğrafyasına ilişkin eserleriyle karşılaştırmaktadır. Ayrıca araştırmada Hamdan’ın görüş ve analizlerinden asırlardır zamana direnerek geçerliliğini koruyanları, birtakım konjonktürel siyasi durumlara karşı gösterdiği reaksiyonlarını ve ideolojik tercihlerinin etkisiyle ortaya koyduğu görüşlerini birbirinden ayırt etmeyi hedeflemektedir. Bunun yanı sıra jeopolitik konusunda yapılan mekânsal determinizm ve etnik merkezcilik gibi klasik hatalardan da kaçınmaya gayret gösterilmiştir.

...
Muhammed Muhtar Şankıti
Prof. Dr. Muhammed Muhtar Şankıti, Moritanyalı yazar/düşünür...

Söyleşi

HÜSEYİN HATEMİ İLE SÖYLEŞİ
Yazının tamamını okumak için : Yazıyı Oku

Özet

 
HÜSEYİN HATEMİ İLE SÖYLEŞİ
Konuşan: Süleyman GÜMÜŞ
 
Evrensel ilkelerin birincisi insan onurunda eşitlik ilkesidir. Kur’an-ı Kerim’de bunun karşılığı, “adl”dir. “Adl”, eşitlik adaleti ilkesidir. 
 
  • Sayın Hocam öncelikle hoş geldiniz.
  • Hoş bulduk.
  • Sayın Hocam, bildiğiniz gibi modern toplum demekle hukuki toplum demek birbirini gerektiren kavramlar. Zira modern toplumsal uzam, kademeli ve karmaşık çeşitli hukuki normatiflik ağıyla kat edilmiştir. Diğer taraftan toplumumuz Tanzimat’tan beri hukuki modernleşme yaşamakta ve 1876’dan beri öyle böyle anayasal bir toplum düzeni içerinde bulunuyor. Fakat bana göre köken sorunu çözülmüş gibi görünmüyor. Dolayısıyla şu soruyla başlamak istiyorum: Birey mi modern toplumun ürünüdür yoksa modern toplum mu bireyin ürünüdür?
  • “Modern insan” tabiri çok uygun değil. Değer ölçüsü çağa uyma, çağdaşlaşma demek değildir. Kriter bireyin mutluluğunu sağlamaktır, güvenliğini sağlamaktır. Bireyin, ferdin… Devlet bu amaçla gereklidir. Devletin bazı temel esasları vardır. Bunlara riayet etmeden yapılan bir anayasanın da anlamı olmaz. Ama toplum da bu bilinçte değilse yapılamaz zaten. Yapılamayan anayasanın da bir faydası yoktur. Onun için modernliği kriter olarak almak yerine evrensel ve değişmez temel ilkeleri gerçekleştirmeyi, onlara uymayı temel almak lazım. Bu değişmez ilkeleri, çağın değişmesi değiştirmez. Fakat teknoloji ilerler; bu teknolojinin ilerlemesinden çeşitli yeni sınav soruları doğar insanlık için. Bu sınav sorularının cevabı da “Hukukla ahlakın ortak ilkelerinden fedakârlık etmeden ne yapabiliriz?”; bu sorunun cevabını da hukuk felsefecileri, ahlak felsefecileri aramalıdır. Ama birçok hukuk ve ahlak felsefecisi de insanı gerçek hukuk devletine ulaştırmak, bunun için çabalamak yerine, tam aksine uzaklaştırmaya çalışır.
 
HÜSEYİN HATEMİ İLE SÖYLEŞİ
Konuşan: Süleyman GÜMÜŞ
 
Evrensel ilkelerin birincisi insan onurunda eşitlik ilkesidir. Kur’an-ı Kerim’de bunun karşılığı, “adl”dir. “Adl”, eşitlik adaleti ilkesidir. 
 
  • Sayın Hocam öncelikle hoş geldiniz.
  • Hoş bulduk.
  • Sayın Hocam, bildiğiniz gibi modern toplum demekle hukuki toplum demek birbirini gerektiren kavramlar. Zira modern toplumsal uzam, kademeli ve karmaşık çeşitli hukuki normatiflik ağıyla kat edilmiştir. Diğer taraftan toplumumuz Tanzimat’tan beri hukuki modernleşme yaşamakta ve 1876’dan beri öyle böyle anayasal bir toplum düzeni içerinde bulunuyor. Fakat bana göre köken sorunu çözülmüş gibi görünmüyor. Dolayısıyla şu soruyla başlamak istiyorum: Birey mi modern toplumun ürünüdür yoksa modern toplum mu bireyin ürünüdür?
  • “Modern insan” tabiri çok uygun değil. Değer ölçüsü çağa uyma, çağdaşlaşma demek değildir. Kriter bireyin mutluluğunu sağlamaktır, güvenliğini sağlamaktır. Bireyin, ferdin… Devlet bu amaçla gereklidir. Devletin bazı temel esasları vardır. Bunlara riayet etmeden yapılan bir anayasanın da anlamı olmaz. Ama toplum da bu bilinçte değilse yapılamaz zaten. Yapılamayan anayasanın da bir faydası yoktur. Onun için modernliği kriter olarak almak yerine evrensel ve değişmez temel ilkeleri gerçekleştirmeyi, onlara uymayı temel almak lazım. Bu değişmez ilkeleri, çağın değişmesi değiştirmez. Fakat teknoloji ilerler; bu teknolojinin ilerlemesinden çeşitli yeni sınav soruları doğar insanlık için. Bu sınav sorularının cevabı da “Hukukla ahlakın ortak ilkelerinden fedakârlık etmeden ne yapabiliriz?”; bu sorunun cevabını da hukuk felsefecileri, ahlak felsefecileri aramalıdır. Ama birçok hukuk ve ahlak felsefecisi de insanı gerçek hukuk devletine ulaştırmak, bunun için çabalamak yerine, tam aksine uzaklaştırmaya çalışır.
 

...
Hüseyin Hatemi
Prof. Dr.
HOLLANDALI SİYASETÇİ JORAM VAN KLAVEREN İLE HOLLANDA SİYASETİ, İSLAM KARŞITLIĞI VE MÜSLÜMAN OLUŞ HİKÂYESİ ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Özet

HOLLANDALI SİYASETÇİ JORAM VAN KLAVEREN İLE HOLLANDA SİYASETİ, İSLAM KARŞITLIĞI VE MÜSLÜMAN OLUŞ HİKÂYESİ ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Konuşan: Kadir Canatan
“ Gözlerim değil, kalbim kör olmuştu.”
Sn. Joram van Klaveren, Türkiye gazeteleri sizi “Wilders’ın sağ kolu Müslüman oldu” diye haber yaptılar. Tam olarak nasıl oldu bu iş, bize anlatır mısınız? Nasıl Wilders’in peşine düştünüz ve neden, sonra ondan ayrıldınız?
Bu işlerin neden böyle olduğu benim yetişme tarzımla ilgili. Çoğu Hollandalı sekülerdir, kimi ateist kimisi agnostik olmak üzere. Belki dışardan bakanlar Batı dünyasının Hristiyan olduğunu düşünüyorlar ama bu öyle değil. Özellikle Hollanda için bu söylenemez. Hollanda’da periyodik olarak yapılan bir araştırma var. “Hollanda’da Tanrı” adlı bu araştırmanın son versiyonunda (2016) ilk defa ateistlerin oranının teistlerin oranını geçtiği ortaya çıktı. Yani Hollanda artık Hristiyan bir ülke sayılmaz. Fakat bu tablonun zıddına benim ailem Hristiyan ve Amsterdam gibi liberal bir ortamda Reformcu Kilise’ye müntesipler. Bu kilise kendini tek gerçek kilise olarak lanse ediyor. Başka Hristiyan kiliselerin yanlış olduğunu düşünüyor. Başka dinler ise tamamen yanlış yoldalar. İslam ve Budizm gibi. Bunlar Pazar günü rahibin anlattığı şeyler değil, ama bizim kitaplarımızda bunlar öğretiliyor. Ben de 15-16 yaşlarında bu kitapları okumaya başladım. Kim ve ne olduğumuzu öğrenmek istiyordum. Reformcuların kim olduklarını bilmek istiyordum. Özellikle Luther’in anti-İslam ve anti-Türk bir eğilimde olduğunu gördüm. Türkler ve Müslümanlar aynı şey demekti o gün Avrupa’da. Bir kimse Müslüman olduğunda ona “Türk oldu” deniliyordu. Luther, “Türk” adıyla bilinen bir kitap yazmıştır. Ben bunu rahibe sorduğumda “Evet garip ama o zaman bugünkünden çok farklıydı” dedi. İslam, “anti-Christ” (Deccal) olarak biliniyor. Dolayısıyla ben İslam’a karşı olan bir çevrede yetiştim. 11 Eylül öncesi bir dönemde antipatiyle büyüdüm.

...
Joram Van Klaveren
Joram Van Klaveren, Hollandalı ırkçı partinin başkan yardımcısı iken İslam'ı eleştirmek için kitap yazmak üzere araştırmaya başlayıp sonunda Müslüman olan bir siyasetçi. 

Kültür Sanat

TOPLUMSAL GELENEKLERİN TARİHSEL EVRİMİNDE YEREL BİR ÖYKÜ: “SİMAV YARENCİLİĞİ”
Özet


TOPLUMSAL GELENEKLERİN TARİHSEL EVRİMİNDE YEREL BİR ÖYKÜ: “SİMAV YARENCİLİĞİ”
Berkay KOÇAK
 
“Şu akıp giden kum seline bak; ne durması var, ne dinlenmesi… Bak, birdenbire nasıl bozuluyor dünya… Nasıl atıyor bir başka dünyanın temelini” demiş Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî. Yaşamın, tüm canlılığıyla değişen ve gelişen bir olgu olduğunu şairane bir üslupla anlatmış bizlere. Konusu yaşam ve insan olan “tarih” de, var olan bu değişim ve gelişimin bir öyküsüdür. Kıssadan hissemizi alacağımız bir öykü… Fakat bu değişim sürecini gözlemekte zorlanabiliyoruz. Yaşamın içinden usul usul gelen bu değişimleri ancak ayan beyan ortaya çıktığında fark edebiliyoruz. Bu bazen baş döndürücü ve şaşırtıcı olabiliyor. Tabi ki insan bu aşamada bir neden-sonuç ilişkisi kurma ihtiyacı hissediyor. İşte bu noktada “tarih” bize yardıma koşuyor ve geldiğimiz nokta ile vardığımız noktayı bize her yönüyle hikâye ediyor. Biz de tarihin yardımıyla bu yazımızda; Anadolu’nun bağrında devam eden bir geleneğin değişim ve gelişim öyküsünü sizlere anlatmaya çalışacağız. Yani Simav Yarenciliğini…

...
Berkay Koçak
KRİTİK: BİR KÜLTÜR POLİTİKASI VİZYONU
Özet

KRİTİK: BİR KÜLTÜR POLİTİKASI VİZYONU

Ömer Sina TEKİN
Y.Lisans/Din Sosyolojisi
2022 yılı Ocak ayının sonunda İLKE Vakfı “Geleceğin Türkiye’sinde Kültür Politikaları” isimli bir rapor sundu. Raporun yazarları Lütfi Sunar, Osman Ülker ve Firdevs Bulut Kartal’ın Türkiye’de, kültür politikaları noktasında kültürün tanımından başlayarak Kültür Bakanlığı, kültürel alanın tarihsel gelişimi ve çeşitli kültürel etkinlikleri incelediklerini görüyoruz. Ayrıca bu inceleme bağlamında hem geriye dönük olarak Türkiye’nin tarihi içerisinde kendisiyle kıyaslanmasına hem de Türkiye ve diğer ülkeler arasında bugünkü duruma yönelik pek çok mukayeseye şahit oluyoruz. Biz de oldukça güncel ve derli toplu bir çalışma olması hasebiyle bu önerinin kritiğinden hareket ederek kültür politikası konusu üzerine konuşmayı düşünüyoruz.

...
Ömer Sina Tekin

Kitap Kritikleri

Kadir Canatan’ın MECELLE (100 İlke) Felsefi ve Sosyolojik Bir Deneme’si Üzerine Bir Analiz
Yazının tamamını okumak için : Yazıyı Oku

Özet

Kadir Canatan’ın MECELLE (100 İlke) Felsefi ve Sosyolojik Bir Deneme’si Üzerine Bir Analiz
Sevil Türkyılmaz
Gümüşhane Üniversitesi/ Doktora
 
Yayınlanmış çeşitli telif eserleri, tercüme kitapları ve makalelerinin yanı sıra çok kültürlülük, göç gibi çağımızı ilgilendiren önemli konularda da pek çok sosyolojik çalışmaya imza atan Kadir Canatan’ın Aile Sosyolojisi, Beden Sosyolojisi,  Avrupa’da Ulusal Azınlıklar, Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme, İslam Siyaset Düşüncesi ve Siyasetname Geleneği, İnsan Fenomeni, Beyan Sosyolojisi gibi eserleri bulunmaktadır ve bu eserlere ek olarak Kadir Canatan, Aralık 2021’de ilk baskısını yapan Mecelle (100 İlke) Felsefi ve Sosyolojik Bir Yorum adlı son eseri ile okuyucunun karşısına çıkmıştır.
Kitap kendi içinde giriş ve üç ana bölüme eklenen sonuç bölümünden oluşmaktadır. 

...
Sevil TÜRKYILMAZ
İSLAM MEDENİYETİNDE ANAYASAL KRİZ
Özet

İSLAM MEDENİYETİNDE ANAYASAL KRİZ

                                                                                         Yusuf YAVUZYILMAZ
 
Şankıti, “İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz/ Büyük Fitneden Arap Baharına” adlı eserinde, daha önce Cabiri’nin Arap aklının yapısı ve işleyişini analiz ettiği “Arap Aklının Oluşumu”, “Arap Aklının Yapısı”, “Arap Siyasi Aklı” ve “Arap Ahlaki Aklı” adlı eserlerinde yaptığı okuma biçimini daha da ileri götürerek yeni ufuklar açıyor.
İslam siyasi düşüncesinin gerek teorik gerekse pratik alanda temsilciliğini yapan Raşid el-Gannuşi, Şankiti’nin çalışması hakkında şu ifadelere yer veriyor: “İşte bu değerli çalışma, alanında donanımlı bir araştırmacı tarafından ciddi bir araştırma neticesinde hazırlanmış olup o soruya yönelik sağlam ve cesur bir cevap niteliği taşımaktadır.

...
Yusuf Yavuzyılmaz
breitling chronographe etanche 50m a68062 no 1111 price omega dark side of the moon copy uk replica watches steve mcqueen watch auction tag heuer carrera calibre 16 leather strap replica watches uk omega seamaster nato strap rado first copy watches in ahmedabad swiss replica watches hello rolex reviews rado tan boots fake watches
İLİMYURDU Yayıncılık ve Eğitim Hiz. Ltd. Şti.
Adres : Molla Gurani Mah. Akkoyunlu Sk.
            No: 36 Fındıkzade Fatih / İstanbul
Tel      : 0212 533 05 35
Mail    : info@yetkindusunce.com
Tüm Hakları İlim Yurdu Yayıncılık’a aittir. Kaynak belirtilmeden hiçbir içerik kopyalanamaz. | Tasarım & Yazılım: Dizayn Sanat